“Hayat yolunda birçok şeyi kaybediyoruz. Aşık olduğumuz ve en çok dikkat etmemiz gereken şeyleri… Sonra onları unutmanın üzüntüsünü derinlere gömüp, onları tekrar kaybediyoruz. İşte hayat bu.”
Anlatması zor olan filmlerden biri, belki kimine göre izlenmesi de zor filmlerden. Ama benim gibi durağan ama aynı zamanda ilginç ve sürükleyici filmleri seviyorsanız, bu filmi sevebilirsiniz. Aynı zamanda hem sürükleyici hem de durağan nasıl olabiliyor diye düşünüyorsunuz değil mi? Bende bu filmi izlemeden olmaz öyle şey derdim, ama bir konu var ki insanı merak ettirip sonuna kadar izlettiriyor. Bir konu var mı dedim? Tamam tamam aslında bir konu yok, yani başlarda yok sizde konuyu anlamak için sonuna kadar izliyosunuz. Sanırım sürükleyiciliği buradan kaynaklanmakta. Tabiki bu sonuna kadar izleme konusunda filmden sıkılmıyorsunuz çünkü görsellik ve işitsellik bir harika. Hele müziklerine bayıldım, tabi bir çok parça sevdiğim klasik müziklerden olduğu için olabilir ama filme özel parçalarda vardı. Aslında müziklerini çok beğenmemin nedeni kulaklıkla izlemiş olmam ve müziği aniden yüksek sesle verilip aniden kesilmesi ve o ani parça değişimleri…
Bu kadar laf ettim hala filmin konusundan bahsetmedim değil mi? Bahsetmek istemiyorum desem yalan olmaz. Sanki hiç bilinmeden izlense daha çok zevk verir gibi hissediyorum. Ama birazcık bahsedeyim: Min-Woo (Kang Dong Won) kısa sürede üne kavuşmuş bir yazardır. Son kitabı için parayı çoktan almasına karşın hala tek kelime yazamıyordur. Bunda gördüğü kabusların ve sürekli artan takip edilme hissinin etkisi büyüktür. Bu durum sadece işini değil evliliğini de etkilemekte, karısı (Gong Hyo jin) ondaki değişimi farketmesine rağmen elinden gelen bir şey gelmemektedir. Bir süre sonra öyle bir duruma gelir ki artık rüya ile gerçeği birbirinden ayıramaz ve sağolsun izlerken bizim de ayıramamamızı sağlar. Bir süre sonra hangi sahnenin gerçek, hangisinin rüya olduğu karıştıracaksınız. Mimi (Lee Yeon Hee) ise M harfiyle başlayan bütün şeyleri seven lise öğrencisi genç bir kızdır. Peki ikisinin yollarını kesiştiren ne? Mimi’nin peşindeki şemsiyeli adam kim? Bunlar da izleyerek öğreneceğimiz şeyler;)
Dediğim gibi durağan film sevmeyenlerin uzak durması gereken filmlerden, yine de izlemek için bir şans verirseniz, roman okur gibi değil de şiir okur gibi izleyin derim. Yani belli bir öykü, olay sırası beklemeden sadece izleme eyleminin kendisinden zevk almak için…Müziklerden, hayal mi gerçek mi diye düşündüğünüz sahnelerden, ışık oyunlarından ve sürekli etkisini gösteren o gerilim hissiden…